Aksam Brunch

Eyüp Tatlıpınar, Akşam - Brunch Eki, Mart 2007

sayfabirbrunch sayfaikibrunch Ankara’da doğdu, Sydney’de büyüdü. 70’lerin çalkantılı zamanlarında ilk gençliğini İstanbul’da yaşadı. Köln’de senaryo, Amsterdam’da yönetmenlik okudu… Almanya’nın ilk Türk tiyatrocusuydu, müzik grubuyla Avrupa listelerine girdi, filmlerde rol aldı, aktif siyasetle ilgilendi ve belgesel sinemacılıkta karar kıldı… Hiç kuşkusuz anlatacağı çok şey vardı ve hiç kuşkusuz belgesel sinema da bunun için etkili bir seçimdi…

Üç yıldır, “şanslıyım, en canlı dönemlerinden birinde geldim” sözleriyle memnuniyetini belirttiği İstanbul’da yaşıyor Nedim Hazar. Siz de şanslı bir “belgeselsever”seniz eğer, bu süre içinde “Mercan Dede ile Bir Yolculuk”, “Boğaziçi’ne sığındık”, “Kuştepe Blues” ve “Özcan Deniz/ Makyajsız” gibi belgesellerine rastlamışsınızdır onun.

Hazar’ın en uzun soluklu belgeseli ise şu sıralarda NTV’de izleyiciyle buluşuyor; “Hayatımızın Fon Müziği.” İki haftada bir ekrana gelen belselde bugüne kadar “Kimler Geldi Kimler Geçti”, “Benimle Oynar mısın?”, “Kara Tren” ve “Bir Gün Belki Hayattan” bölümlerini izledik. İsimlerden fark edilebileceği gibi belgesel Türkiye’deki müzik akımlarını, dönemlerini ve tarzlarını göz önünde bulundurarak ele alıyor. Her daim hayatımızın fonunu renklendirmiş bu zengin arşive önümüzdeki günlerde de, “Batsın Bu Dünya”, “Yiğidim Aslanım” gibi bölümlerle ışık tutmaya devam edecek.

Özcan Deniz’in evindeki hırsız

Aslında yazının girişinde apaçık belli ediyor kendini, Hazar’ın hayatı da başlı başına bir belgesel konusu olacak kadar renkli. Böyle bir belgesel çekilseydi eğer, kendisinin farklı yönlerine gönderme yapan şöyle bir anekdotla başlardı herhalde:

Özcan Deniz’in belgeseli için onun evinde bazı çekimler yapmıştır Hazar. O gece Deniz’in evine hırsızlar girer. Deniz şikayette bulununca polis eve keşif ziyareti yapar, ortalıktaki parmak izlerini alır. Ertesi gün emniyete ifade vermeye giden Deniz’in yanında, kendisiyle gelmesi için ricada bulunduğu Hazar da vardır. O sırada Tarabya karakolunda bulunan bir diğer kişi ise savcıdır. Deniz ve Hazar ifadelerini verdikten hemen sonra içeri giren komiser parmak izleri sayesinde hırsızı bulduklarını “müjdeler”, hırsız Nedim Bora adında biridir.

Bu ismi duyan yönetmen kısa süreli bir şok geçirir, zira Bora, uzun yıllardır Hazar soyadını kullanan yönetmenin gerçek soyadıdır. Polis evdeki parmak izlerini elindekilerle karşılaştırdığında 1978 yılından kalma biriyle uyuştuğunu görmüş ve kendince hırsızın da o kişi olduğuna karar vermiştir. Neyse ki dosyaya şöyle bir göz atan savcının da müdahalesiyle durum kısa sürede açıklığa kavuşur ve tatlıya bağlanır.

Hazar’ın 28 yıl öncesinden kalma o dosyasındaki suç tanımı “Akordeonla grev kışkırtıcılığı” şeklinde belirtilmiş. Hazar, dün gibi hatırladığı o günü, “kültür derneğimizin orkestrasıyla bir grev ziyaretine gitmiştik, folklor ekibi vardı grevcilerin, onlar oynarken ben de akordeonla eşlik etmiştim” sözleriyle anlatıyor.

Bir Nedim Hazar macerası

Akordeon, hayatı bir macera filmi karakteriymişçesine hareketli yaşayan, kendisini belli bir yerle ya da uğraşla sınırlamamış bu göçmen ruhun konduğu ilk durak.

“Daha altı yaşındaydım, annem elime zorla akordeonu verdi, biz de öğrendik tabii” diyor Hazar. Küçük yaştaki bu zoraki güzellik anne tarafının Çerkes olmasından kaynaklanıyor. 1960 doğumlu Hazar’ın baba tarafıysa Drama’ya uzanıyor. Baba tarafındaki dede CHP milletvekili, anne tarafındaki devlet müfettişi, yani klasik bir “Cumhuriyet çocuğu” idealleriyle büyür Hazar.

Hayat “maceracı” yüzünü ise Hazar’a henüz sekiz yaşındayken gösterir. 1968’teki ilk kafileyle Avustralya yolları görünür aileye. Devir John Lennon’ların, Cat Stevens’ların devridir, Hazar da ilkokul sıralarındayken akordeonu bırakıp güzel günlerini gitarla geçirmeye başlamıştır.

Fakat devreye yine anne girer; “Türk kültürünü ve ahlakını” edinmesi için Hazar’ı 1975’te İstanbul’a gönderir. Kadıköy Maarif Koleji’ne yazılır Hazar. Siyasi açıdan oldukça hareketli o dönemde solcu bir geleneğe sahip Kadıköy Maarif’inde, arkadaşları gitarını aldıkları Hazar’ın eline bu kez bağlamayı tutuştururlar, zira Türkiye’deki solcular için gitar henüz itibarlı bir enstrüman değildir. Aynı zamanda okulun tiyatro grubuna dahil olup pek çok yerde sahne alır ve yarışmalarda başarılar kazanır.

O sıcak yıllardan birinde, 1979’da kısa bir süreliğine Avustralya’ya uğrayıp oradan Almanya’daki uluslararası bir gençlik festivaline gider. Ancak tam o sırada Türkiye’de 12 Eylül darbesi olunca üniversiteyi Almanya’da okumanın daha iyi olacağına karar verir.

Tiyatrocu, rock yıldızı, eleştirmen…

Hazar, “çok canlı bir ortamdı, Türkiye’den gelmiş gazetecilerin, sanatçıların ve akademisyenlerin bulunduğu gayet keyifli bir çevre vardı” sözleriyle bahsettiği Almanya yıllarında, sonunda belgeselci olarak çıkacağı pek çok mesleğin tezgahından geçer.

Köln’de tiyatro okumaya başlarken aynı zamanda şehir tiyatroları kadrosuna seçilerek Almanya’nın ilk Türk tiyatrocusu olur. Para kazanmak için radyoda sunuculuk yapar, Türkler için hazırlanan bir gazetede çalışır. Bu dönemde başarılı oyunculuğu sayesinde filmlerde de rol alır. Fakat aklından hiç çıkaramadığı müzik sevdası yüzünden, dört yılın ardından tiyatroyla ilişkisine nokta koyacak ve 1986’da Alman arkadaşlarıyla Yarınistan grubunu kuracaktır. Tarzları etno-rock’tur, yani bugünün deyimiyle “world music.” Solist Hazar ve grubu o kadar başarılı olur ki, ilk albümüyle birlikte ödüller ve müzik listelerinin üst basamakları onu bekler. Yedi yıla dört albümle birlikte Londra’dan Alma-Ata’ya pek çok konser sığdırır. Fakat çok geçmeden hızlı günlerin birbirini kovaladığı “rock dönemi”nin de sonu gelir.

Hazar, rock yıldızlığı mertebesine giden yolda bir kez daha yön değiştirişini şu sözlerle açıklıyor; “Bizim müziğimiz farklı kültürlerin bir senteziydi ve yine çok kültürlü bir yaşamı vurguluyordu, fakat o zaman Almanya’sının gerçekleri pek öyle değildi, yabancı düşmanlığı had safhaya ulaşmıştı ve yapmak istediğimiz şey anlamsız gelmeye başlamıştı, bir karşılık bulmuyordu çünkü, biz de grubu 1993’te bitirdik.”

Sezen Aksu neden dünya starı olamadı?

Her ne kadar grup sona erse de “World music” icracısı Hazar eleştirmenlik vesileyle bu ilişkisini sürdürür. Bizim Eurovision’dan tanıdığımız Avrupa Müzik Birliği’nin, dünya müziğinin en iyilerini belirlediği “World Music Charts Europe” jürisinde Almanya’yı temsil eder.

“Buena Vista Social Club gibi şimdinin meşhur pek çok grubunu bir anlamda o jüri dünyaya tanıtıyordu ve iyi müziğin kriterlerini belirleyip, deyim yerindeyse kimin iyi kimin kötü müzik yaptığına karar veriyordu” sözleriyle anlattığı jüride 2003 yılına kadar çalışır. Aslında 90’lardan itibaren Türkiye’deki sanatçıların da o listeye girebilecek başarılı albümler çıkardığını söylüyor Hazar, ama bu şimdilerin Mercan Dede gibi sanatçılarına kadar mümkün olmamış. Hazar bu durumun en büyük nedenini ise dağıtımın yetersizliğine bağlıyor; “mesela Sezen Aksu’nun Kalbim Ege’de kaldı albümü çok başarılıydı, o listelere girebilirdi, ama Avrupa dağıtımı çok yetersiz olduğu için giremedi.”

Grubun dağılmasının ardından attığı ikinci adımla başka bir dünyaya daha girer Hazar; belgeselciliğe. 98’de Köln’deki bir üniversitede senaryo, ertesi yıl ise Amsterdam’da yönetmenlik diploması alır. Bir şeyler anlatmanın en iyi yolunun belgeselcilikten geçtiğini düşünen Hazar’a göre belgeselciliğin sinemadan tek farkı rollerdeki gerçek kişilerdir.

Hazar 2003’ten beri “özel nedenlerden” dolayı İstanbul’da yaşıyor, belgesel çekiyor. Fakat buradaki belgeselcilik anlayışını biraz “garip” bulmuş. Örneğin bir makaleye görüntüler eklenerek belgesel niyetine sunulması ya da çekeceği belgeselde bahsetmek istediği müzisyenden, “ben daha ölmedim, yaşlanmadım da ayrıca, niye belgeselimi çekiyorsun ki” türünden bir cevap alması kimi zaman hayretlere düşürmüş onu.

“Orda bir köy var…” ama başka da bir şey yok

Garibine giden bir başka şeyi ise “Hayatımızın Fon Müziği”ni çekerken fark etmiş. “Sydney’de ortaokuldayken bize o günün idollerini, Cat Stevens’i, Beatles’i öğretiyorlardı” diyor Hazar, “ama nedense Türkiye’de popüler müzik ders kitaplarında yok, büyük bir eksiklik bu, Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Bülent Ortaçgil, Cem Karaca gibi müzisyenlerin 40 yıldır dilimizden düşmeyen şarkıları var, ama biz derslerde nedense hala ‘orda bir köy var uzakta’dan başka bir şey dinlemiyoruz, artık daha yakındakileri duymak gerek.”

Geri dön


İletişim

Nedim Hazar Film ve Mzik Yapımı

Gnll Caddesi 27/5
Burgazada - Adalar
34975 İstanbul

+90 (0) 216 - 381 15 30

Mehbeerenstr. 11
86899 Landsberg am Lech
Almanya

+49 (0) 8191 - 5549

Nedim HazarNedim Hazar